Xəbər lenti
DÜŞ EVLER - Mine Sarmış
Mine Sarmış
Bazen iki sözcük arasında Bazen de, bir an da saklıyor hikayeleri zaman... Gidiş ve gelişlerin arasına sıkıştırıyor ömrümüzü kader...
İki kemik arasında boğulmanın bile tadından mahrum bırakarak, bir et parçasına dönüşmüş kan'da pıhtılaştırıyor yaşamı. Ne çok biriktirdiğiniz söz, ne çok hayal vardır oysa ki. Belki Ailenize, belki güvercininize, belki sevdanıza, belki de yaşama hasret bırakılmıştınız. Gidenler gitmiştir, adına ister kader, ister hayat deyin...İz bırakanlar, en büyük deprem çatlağı misali doldurmuştur ömrü. Kalanlarsa, ne kadar bize ait kalmışlardır bilinmez. Hüküm hayatınsa ve yaşam bir sözün isli elbisesine sarılıp kirleniyorsa Ve hayat bu kiri leke bırakıyorsa ruhunda... Sen yaşadığın hayatın müziğinde dans edebilir misin? Ya da, gerçekten o sesi seninle duyabileni dansa kaldıra bilir misin? O müziği fon yapabilir misin umutlarına? Bize ait olan hayatı kimler ve neler biz istemedikçe ipotek altına alabilirler ki? Aslında kendisine esir olanlar, köle olmuyor mu bu gidip gelenlere? Bizden uzaklaşan uzaklaşmıştır. Bedelini çekmek yine bize kalmıştır der ruh...Biz de kalanlara ise, ne kadar sahibiyiz ki? Sahiplik kelimesi aslında sevgi dolu kalpler için lugattan çıkarılmalıdır... Çünkü o birbirini bulan kalpler özgürlükte buluşanlardır. En sevgilisinden tutun da, en iyi dosta, arkadaşa, bakkal amcasından, terzi Müjgana, manav Ahmat abiye ve daha nicelerine bulaşan o samimiyetin adı sahiplik olamaz... Olsa olsa sevgi paylaşmaktır olur. Ne demeli ki, hüküm yine ve her zaman ki gibi hayatın. Çoğu, zamana sığınan kaçışlarımız da ise aslında kaçışlarımızın hükmü bile bizim değilken ne kadar susuyorsak o kadar biriktirmiyor muyuz? Bir uzağın bakışında gözlerimiz hüzüne takılırken, mevsimi kör bir güz bakışı değil midir ömrümüzün o mührü? Bahar beklenirken son baharda ıslak imzanın üstüne vurulan. Güller, geleneksel masa süsüyken, Gelincikler eğik boyunun altında ezilirken ömrün, yine hakimiyeti biz de değildir kendi yaşamlarımızın Hayat emziriyorken yolculukları ömrün dudaklarından, kurumuş çatlakların arasına sığdırıyordur yaşamı hiç sırayı bozmadan. Daha yaşamımız bitmedi diye çıkan isyanlara sessizlikle. Yaşadığımız müddetçe göreceğimiz ve geçmişte tarihe yazılan ne isyanlar çıkmıştı... Ne savaşlar yapıldı, ne ülkeler kuruldu ve yıkıldı... Ve ne aşklar yazıldı mihenk taşlarına o toprakların coğrafyasında. Bitmedi, yaşandı, yaşanacak...!!! Ne geri dönülmez günler harcandı harcanacak...!!! Ne uygarlıkların üstüne uygarlıklar kuruldu kurulacak. Bunlar bizim hepimizin hikayeleri, bitmedi bitmeyecek. Ölüm bile, bu son denilen ama aslında istenirse sonsuzluğunda ötesindeki sahnede gülümseyecek. Ve replikte şöyle seslenecek baş karakter... - Yaşamak varken ölesiye... - Bu savaş niye?
Manevr.az
Bazen iki sözcük arasında Bazen de, bir an da saklıyor hikayeleri zaman... Gidiş ve gelişlerin arasına sıkıştırıyor ömrümüzü kader...
İki kemik arasında boğulmanın bile tadından mahrum bırakarak, bir et parçasına dönüşmüş kan'da pıhtılaştırıyor yaşamı. Ne çok biriktirdiğiniz söz, ne çok hayal vardır oysa ki. Belki Ailenize, belki güvercininize, belki sevdanıza, belki de yaşama hasret bırakılmıştınız. Gidenler gitmiştir, adına ister kader, ister hayat deyin...İz bırakanlar, en büyük deprem çatlağı misali doldurmuştur ömrü. Kalanlarsa, ne kadar bize ait kalmışlardır bilinmez. Hüküm hayatınsa ve yaşam bir sözün isli elbisesine sarılıp kirleniyorsa Ve hayat bu kiri leke bırakıyorsa ruhunda... Sen yaşadığın hayatın müziğinde dans edebilir misin? Ya da, gerçekten o sesi seninle duyabileni dansa kaldıra bilir misin? O müziği fon yapabilir misin umutlarına? Bize ait olan hayatı kimler ve neler biz istemedikçe ipotek altına alabilirler ki? Aslında kendisine esir olanlar, köle olmuyor mu bu gidip gelenlere? Bizden uzaklaşan uzaklaşmıştır. Bedelini çekmek yine bize kalmıştır der ruh...Biz de kalanlara ise, ne kadar sahibiyiz ki? Sahiplik kelimesi aslında sevgi dolu kalpler için lugattan çıkarılmalıdır... Çünkü o birbirini bulan kalpler özgürlükte buluşanlardır. En sevgilisinden tutun da, en iyi dosta, arkadaşa, bakkal amcasından, terzi Müjgana, manav Ahmat abiye ve daha nicelerine bulaşan o samimiyetin adı sahiplik olamaz... Olsa olsa sevgi paylaşmaktır olur. Ne demeli ki, hüküm yine ve her zaman ki gibi hayatın. Çoğu, zamana sığınan kaçışlarımız da ise aslında kaçışlarımızın hükmü bile bizim değilken ne kadar susuyorsak o kadar biriktirmiyor muyuz? Bir uzağın bakışında gözlerimiz hüzüne takılırken, mevsimi kör bir güz bakışı değil midir ömrümüzün o mührü? Bahar beklenirken son baharda ıslak imzanın üstüne vurulan. Güller, geleneksel masa süsüyken, Gelincikler eğik boyunun altında ezilirken ömrün, yine hakimiyeti biz de değildir kendi yaşamlarımızın Hayat emziriyorken yolculukları ömrün dudaklarından, kurumuş çatlakların arasına sığdırıyordur yaşamı hiç sırayı bozmadan. Daha yaşamımız bitmedi diye çıkan isyanlara sessizlikle. Yaşadığımız müddetçe göreceğimiz ve geçmişte tarihe yazılan ne isyanlar çıkmıştı... Ne savaşlar yapıldı, ne ülkeler kuruldu ve yıkıldı... Ve ne aşklar yazıldı mihenk taşlarına o toprakların coğrafyasında. Bitmedi, yaşandı, yaşanacak...!!! Ne geri dönülmez günler harcandı harcanacak...!!! Ne uygarlıkların üstüne uygarlıklar kuruldu kurulacak. Bunlar bizim hepimizin hikayeleri, bitmedi bitmeyecek. Ölüm bile, bu son denilen ama aslında istenirse sonsuzluğunda ötesindeki sahnede gülümseyecek. Ve replikte şöyle seslenecek baş karakter... - Yaşamak varken ölesiye... - Bu savaş niye?
Manevr.az
Xəbəri paylaş
Çox oxunanlar
Son yüklənənlər
Axtarış
Reklam
İqtisadiyyat
Yazarlar
Sevinc QƏRİB
KƏRAMƏT
KƏRAMƏT
Emil Rasimoğlu
KƏRAMƏT
Aydın Canıyev
Aydan Ay
Sorğu
Portalımızı dəyərləndirin.
Çox oxunanlar