Xəbər lenti
Yeşil pencereden bakan bebek
Inabet Sultan
(hikaye)
Yeşil kasabanın kenarındaki evin yüksek taş duvarının yanında bir araba durdu. Ondan güzel giyimli genç bir adam çıktı ve kapalı kapı yakınında dolaşti. İçeriden bir köpek sesi duyuldu. Adam anladiki, etrafta kimse yok. Buradeki evleri çoğunlukla birbirlerinden ağaçlarla kaplı bahçelerle ayırmış, evler çok az idi. Bir ara adam yolun karşı tarafında demir çitlerle çevrili komşu bahçedeki ağacın altında duran tekerlekli sandalyeyi ve içinde yaşlı bir kadının oturduğunu fark etti. O yöne yürüdü. Yaşlı kadın da onu izliyordu. Kapısı açık avluya girdiğinde yaşlı hizmetçiyle karşılaştı. O hali yıkıyordu.
Bahçedeki yaşlı kadının yanına gitmek istediğini söyleyince hizmetçi ona görevlendirdi. Sözlerine güvenmeyerek, onu kızdırmayın, bir daha hastalanmasın. Bu hanımefendi oğulları bana emanet etti, dedi. Adam başını salladı. Hizmetçi gösteren kapıyı açıp bahçeye çıktı. Kadın oldukça yaşlıydı. Sözleri de yerinde değil.
Adamla selamlaşıp, anıden;
– Zavallı çocuğu görmeye mi geldin?
– dedi. Onun kafası karıştı:
– Hangi çocuğu?
– diye sordu. Yaşlı kadın karşıdaki yüksek eve işaret etti.
– O evdeki çocuktan bahsediyorum. Annesi onu bütün gün yalnız bırakıyor.
– O avluda kimse yaşamadığını söylediler?
– Yaşıyor... Bir bebek annesiyle yaşıyor.
Çok akıllı çocuk, annesiyle dışarı çıktığında cebimdeki şekerleri bile fark etmişti. Yaşlı kadın damarları şişmiş ince kollarıyla yeleğinin ceplerini yokladı. Sonra bir şeyi hatırladı ve gülmeye başladı. Annesi çok güzel kadın, ama her zaman kaşlarını çatıyor, diye başını sallayarak tatar şarkısını söyledi. Sonra gökyüzüne bakarken ciddileşti ve tıpkı gökyüzündeki gri bir bulut gibi çocuğunun ışığını engelleyen kaşlarını çatan bir anne gibi, dedi. Adam yaşlı kadının ruhsal durumunu anlamış gibiydi. Yaşlı kadın söyleyen kadın ve çocuğunun bu ıssız bahçede kiralık olarak yaşadığını, bir ay önce şiddetli yağmur sırasında kadının arabası dereye düştüğünü, çıkan yangında araba tamamen yanmıştı. Bunu ona üç gün önce yurt dışından gelen sınıf arkadaşlarından biri anlatmıştı. Kazaya uğrayan kadın iki yıl önce yurt dışında kendisiyle birlikte çalışan eski sevgilisiydi. Adam yaşlı kadının yanına yaklaşıp umutla bir şey sordu: – Anneciğim, bana o çocuktan bahsedermisiniz, o bana benziyor mudu? Yaşlı kadın ona iyice baktı. Genç adamın gözleri titriyordu.
– Evet, benziyor. Onunla akraba mısın?
– Evet, akrabayım.
– O zaman, çocuğu esaretten kurtar. Annesi onu her zaman yalnız bırakıyor.
Benimkine bile gelmiyor o. Gözlüklerim kırıldığı için çocuğu göremiyorum. Her gün o yeşil perdelerin ardından bana bakıyor.
– Çocuğu böyle seviyorsunuz,
– dedi adam gözlerinde yaşlarla.
– Evet, çok tatlı bir çocuk. Onu benim yanıma da getir, tamammi?
– Hayir. – Neden?
– Kapı kilitli, orda köpek de var. Onlar yaşadıkları yerleri görmek istiyorum elbette.
– Evet, köpek var. O pek akıllı, çocuğumu dışarı çıkaracağını görmek için her zaman mağazadan tatlı çörekler, şekerler, kese kağıdı de getiriyorum. Nedense annesi onu dışarı çıkarmıyor. Köpekleri bahçe duvarının üzerinden geçip yanıma geliyor. Köpekden hediyeleri gönderiyorum. Akıllı köpek. Onu alıp götürüyor. Adam bu yaşlı kadını çocuğa olan sevgisini hissetti. Şafketi aştı. Ona köpeğe vermek üzere tatlılar alması için para verdi. Adam gittiğinde yaşlı kadın elindeki bir avuç paraya bakarak mutlu olarak oturdu.
– Cömert adammiş, artık çocuğa bir oyuncak da alabilirim. Yavru köpeğin şekerlerin hepsini olmasa da yarısını çocuğa verdiğine eminim, dedi kendi kendine. Yaşlı kadın sevinçle karşıdaki evin yeşil penceresine doğru elini salladı. Delikanlı ayrılırken hizmetçiden,
–Komşu bahçedeki kadın, çocuğuyla birlikte yaşlı kadının yanına mı gidiyordu? – diye sordu. Hizmetçi, bir aydan fazla süredir burada çalışmasına rağmen onları hiç görmediğini, bunların hepsinin yaşlı kadının hayal ürünü olduğunu söyleyerek başını salladı.
Adam eve gelince düşünmeye başladi. Yolda o kenar mahalle bakkalının yakınındaki bir birahaneye girmişti. Oradaki kadının bir sözü hiç aklından çıkmadı: "Yanan otomobil içinde bebek olup olmadığı bilinmiyor, çünkü kadın otomobilde çocuğunu taşımıyordu". Oradakilerin kadının çocuğu olduğundan haberi bile yokmuş. Onun öyle adam olduğunu söylediler.
Adam mahalle bakkalından alışveriş yapmayan bir kadınının haberini aldı, ama çocuğu olduğunu da kimseden öğrenemedi. Bir zamanlar kadından çocuğunu kesmesini talep ettiğini vicdan azabıyla hatırladı. Kadın kabul etmiş, onun doktora diye verdiği parayı almiş ve nedense gülerek oradan ayrılmıştı. Sonra hiç karşılaşmadılar. Sadece kadının ülkesine döndüğünü duymuştu. O zamanlar iş hayatına yeni başlamıştı. Aşırı kaygıdan hoşlanmıyor, onu sevdiğine inanamayınca ilişkiyi de sonlandırmıştı.
İki yıl sonra ise onlar hakkında duydu. Düşünceye daldı. Çocuk varsa, yaşıyor olabileceğinden şüphelendi. Ancak onu çılgın kadından başka kimsenin görmemesi ilginçti. Bu yüzden çocuğu insanlardan saklamıştı. Eğer öyleyse o nerede? Arkadaşı kadının çocuk taşıdığını gördüğünü söyledi. Öyleyse çocuğun doğduğu doğrudur. Genç adamın başı döndu. Yaşlı kadının sözlerini hatırladı: “Çocuk yeşil perdelerin ardından bana bakıyor”. Adamın kalbi titredi. Eğer bir buçuk yaşındaki çocuk evde kalırsa bile bir ay hayatta kalabilirmiydi? Belki yaşlı kadına onun ervahi görünuyor. Kadın çocuğu anne babasının yanına bırakmıştır belki.
Eğer çocuk hayat olursa onu bulmam lazım, dedi kendi kendine. Sonuçta onu benden başka kimse aramıyor. Bu işi netleştirmem gerekiyor. Adam bütün gece uyuyamadı.
Sabahleyin biraz uyudu. İşe gitti ve yerine geçici yönetici koydu. Kendi aramayı ciddi şekilde başlatmaya karar verdi. Bir zamanlar kendisine yakın olan birine “Nasılsın?” diye sormadığını düşününce kendinden utandı.
Bir zamanlar onunla yakın ilişkim vardı, neden her şeyi bu kadar çabuk unuttum? – diye düşündü, kendini üzdü. Çök düşündü. Kadının ailesini ziyaret etmeyi planladı. Anne ve babasının evine tek başına gitmek garipiydi. Bir kadını günlüğe kiraladı ve onunla birlikte köye gitti. Arayıp buldular. İnsanların işaret ettiği büyük süslü kapıya ulaştığında orada bir çocuğun durduğunu gördü. Yüreği çarpıyordu. Bu benim çocuğum, düşüncesi geçti aklından.
Çocuğu alıp, içeri girdi. Bahçedeki kanepede oturan ihtiyarlarin yanına gittiler.
– Merhabalar! – Merhabalar,
– dedi yaşlı adam ve gözlüğünü kaldırıp ona baktı. Yaşlı kadın içeri seslendi.
– Gelin, misafir geldi, battaniye getir. Genç kadın elinde bir battaniyeyle evden çıktı ve kenepeye battaniyeyi serdi. Adamin elinden çocuğu aldı. Adam kendisini arabada yanan kadının sınıf arkadaşı olarak tanıttı. Kur'an-ı Kerim okundu. Bir süre sohbet edip çay içtiler. Ancak kimse çocuktan bahsetmedi. Yani burada çocuk yok. Öyleyse o hakkında bir şey bilmiyorlar, diye düşündü adam. Bu mütevazı aileden utandı, hayalen özür diledi. Bir şey yüreğini kemirmeye başladı. Vedalaşarak ayrıldılar. Genç adam arabayı tekrar kadının yaşadığı kasabaya doğru çevirdi. Kesin bir karar verdi. Mahalleden bir polis memuru, iki yaşlıyı bulup çocuk hakkında bilgi verdi. Daha sonra kilitli kapının önüne geldiler. “Faydası yok, bu evi kontrol ederek kadının çocuğu kime verdiğini öğrenemezsiniz”, dediler ona. O inatla “Yaşadıkları evi görmek istiyorum”, dedi. Bir şey onu eve çekiyordu. Kapıyı açtılar. Büyük sarı köpek heyecanla uluyarak onlara doğru koştu. Sopayla iki kez vurduktan sonra bahçeye koşarak gitti. Onlar açık eyvandan merdivenlerden tepeye çıktılar. Büyük kapını askısını kaldırarak açtı ve balkona girdiler. Oradaki kepterler havaya uçtular. Geniş balkonun kenarına monte edilen içme suyu yarı kaplanmıştı. Ondan damlayan su kaselerin aracılığıyla bahçeye doğru duştuğunu gördüler. Öyleyse güvercinler için özel bir yer olması etkilendi. Adam etrafına bakarak evde çocuğun ayakkabısını gördü. Telaşlanatak eline aldı. Ona sarıldı. Girişdeki kalın halı nedeniyle eğimli yuvadaki eşikten uzun salona girdi. Sonra kapısı açık olan büyük odaya girdi. Odadaki alt halıda iki üç battaniye düzensiz yatıyordu. Polis bu odada köpek uyurken, dedi adam oradaki yatak izlerine bakarak. Odaya dövme kağıdı, şeker kağıtları, çocuklar yarması dağılmıştı. Adam onu yaşlı kadının hediyesi olduğunu fark etti. Yeşil perdelere döğrü yürüdü. Perdeyi açtı. Oda aniden aydınlandı.
Şu anda yaşlılardan biri pencerenin altındaki çarpık battaniyelere yaslanarak onlara şaşkinlikla bakan çocuğu gördü. O kukla gibi göründü ona.
– Bakiniz, bu kukla mi? – dedi hayretle.
Adam aynı yöne baktı. Gözlerine inanamadan yerinde durdu. İki yaşlarında olan çocuk onlara şaşkin şaşkin bakiyordu. Çocuk pantolonsuz, üstünde kirli gömlek vardı. Onun büyük açılan gözleri titredi. Adam onun kuklu değil diye yanına gitti. Diz çökerek bebeğin yüzünü okşadı. Çocuk onun elini ince elleriyle sürüdü. Adamın boğazına bir şey takıldı. “Ah, oğlum, seni buldum”, diye ağlamaya başladı. İnce çocuğu götürdü yüzlerinden öpdü. Herkes hayretleniyordu. Çocuk ne ile yaşadığı sorusu herkesin gözlerine yansıyordu. İlk olarak polis memuru ayıldı ve "Çocuğa işkence etmeyin, sizden korkuyor", dedi.
O anladı, çocuğu yavaşca yerine koydu. “Beni affet, senin olduğunu bilmiyordum. Seni şimdi asla yalnız bırakmayacağım”, diye fısıldadı. Bir süre sonra acil durum arabasında gelen doktor ona ciddi bakmak gerektiğini söyledi. Yaşlılardan biri “Tanrının merhametine bakın, Rabbimin kendi onu korumuş”, dedi. Diğeri “Çocuğun yerini anıden değiştirmek iyi olmaz, sizle biraz olsa da öğrensin”, dedi. Adamin gözleri parladı. Birini arayıp çocuklar yemeğini getirmesini emretti. Bir saat boyunca müzakere ederek karaka geldiler. Sonra her kes dağıldı, evde adamdan başka kimse kalmadı. Çocuk kendisine verilen yemekleri yemedi. Sadece tatlı bir buloçkani yedi. Adam onu bakarak kenara oturdu. Bir süre sonra dışarı çıktı ve merdivenlerin altında oturan köpeği gördü. Köpeğe yemek verdi. Sanki köpek onun izinden gidiyordu. Köpek yemeği yedi. Adam çocuğun altina geldi. Siparişle getirilen çorbayı ona içirmeye çalıştı. Çocuk inleyerek reddetti. Yine çocuktan uzak durmak zorunda kaldı. Çocuk uyumak istiyordu. O her zaman bir kapıya, bir adama bakıyordu. Adam onu kendinden korkarak uyuyamayacağını hissetti. Uzun salonun ortasındaki kaskı çıkardı ve küçük odaya girdi. Orada geniş yatağa uzandı.
Etrafa bakarak rafdeki güzel kutuyu gördü. Ayağa kalktı ve onu açtı. Kutuda kadın ve çocuk belgeleri, not defteri de vardı. Not defterine göz attı. Sayılar, listeler için çeşitli alımlar yazılmıştı. Sadece son sayfada böyle sözler var idi.
“O çocuktan kurtulmak için acele etti. Böyle oğuldan vazgeçti. O beni sevemeyeceğini bilmem gerekiydi”. Adam bu yazıyı tekrar okudu ve gözleri yaşlandı. Çocuk yaşamış günlerini düşünerek ezildi. Bebeğa nasil yemek yediremeğin bir yolunu bulamadığı için giderek daha üzüldü. Pencere önüne gidip ıssız sokağa baktı. Aniden yaşlı kadını hatırladı. Evet, çocuk onu sadece tanıyor, pencereden görmüştü. Yaşlı kadın çocuğa yemek yedirebileceğini düşünüyordu. Çocuk o yaşlı kadının hediyeleri sayesinde hayatta kaldı, diyen hayal geçti aklından. Yaşlı kadın doğru söylediğini anladı. Yaşlı kadın ona mihriban anne gibi görünüyordu. Bir süre pencerenin altında durdu. Daha sonra çocuğun bulunduğu odaya girdi. Odanın ortasında kabarık bir battaniyenin üzerinde sarı bir köpek yatıyordu ve oğlan da başını onun karnına koyarak uyuyordu. Adam bir şeyi anlamış gibiydi. Gözlerinden yaşlar aktı. Köpeğin önüne çömelip kabarık kafasını okşamaya başladı. Köpek ehmalca ona baktı. Sessizce başını yine kabarık battaniyeye yasladı. Adam bütün gece uyuyamadı.
Günahlarına tövbe etti. Allahdan çocuğun sağlıklı olmasını istedi. Sabah duvara yaslanınca gözleri kapalıydı, bir ses ile birden uyandı. Köpek su içiyordu. Açık kapıdan baktığında musluğun altındaki tepsiden su içen bir köpeği gördü. Çocuk da o tarafa doğru sürünüyordu. Musluğun yanına gelince koluyla köpeği itip ağzını tabağa daldırıp su içti. Köpek çitle çevrili kapının üzerinden tırmandı, merdivenlerden aşağı indi ve avluya çıktı. Çocuk ayağa kalktı ve yerine doğru yürümeye başladı. Yorgun görünüyordu, birkaç adım attı ve oturdu. Otururken endişeyle etrafına baktı. Balkon köşesindeki güvercin yuvasına doğru ilerledi. Elini yuvanın dar açıklığına soktu ve ağzına güvercin yumurtası saldı. Sonra yavaş yavaş çiğneyerek geriye doğru süründü. Eve girdiğinde kabarık battaniyenin üzerindeki yemeği gördü. Evin köşesinde oturan adamı unutmuştu. Kendini yemeğin içine attı, burnunu kaşıyarak başını salladı. Şeker serpilmiş pirinçi bir anda yeyip bitirdi. O sırada balkonda köpek belirdi. Ağzındaki bir kese kağıdıyle duruyordu. Çocuğun yüzü aydınlandı köpeğe doğru koşarak, sonra kollarını salladı.
Çeviren: Rahmet Babacan
Manevr.az
Xəbəri paylaş
Çox oxunanlar
Son yüklənənlər
Axtarış
Reklam
İqtisadiyyat
Yazarlar
Sevinc QƏRİB
KƏRAMƏT
KƏRAMƏT
Emil Rasimoğlu
KƏRAMƏT
Aydın Canıyev
Aydan Ay
Sorğu
Portalımızı dəyərləndirin.
Çox oxunanlar